VuSLaT'a YoLCuLuK | VuSLaT YoLCuLuĞu
   
  VuslaT'a YoLCuLuK | VuslaT YoLCuLuĞu
  SEVGİLİLERE OLAN VUSLAT AŞKI....
 

SEVGİLİLERE OLAN VUSLAT AŞKI....

Bir sevda vardır senede bir hatırladığımız; bir sevda da vardır ki hiç unutamadığımız.
İnsan manevi alemlere her kanatlanışında, günde defalarca kapısını çaldığı, bıkmadan usanmadan uğrunda koştuğu Sevgili…
O'na yaklaştıkça, deniz suyu içmiş bir çöl yolcusunun suya duyduğu iştiyak gibi, bitmeyen yolculuğun çıldırtıcı vuslat arzusu gibi …
Her an O'nu yaşamak ve O'nu anlatmakla geçen bir hayat ve bu Sevgili'ye olan vuslat arzusu tüm mecazi aşkları siliverir bir anda.
Mevlana'nın dediği gibi ‘Hak aşıkları muhabbet deryalarında yüzen balıklara benzer, işte onlar vuslata doymazlar, mecazi olana kanmazlar.'
Ballar balını buldum neyleyeyim gayrını işte onun yeri bambaşka. Kalbin, ruhun, vicdanın mevcudiyeti o Sevgili'ye bağlı.
O'nun sevgisinden mahrum olmak mecazi aşklara kanmaktır.
Aşk-ı hakiki ise doyulmayan ve ulaşılamayan bir varlıktır.
Kainat bile O'na olan muhabbet ile ayakta durabilmekte, bu ne gönül ki doymuyor O'na; istiyor her an vuslatı.
O'na atılan bir adım, O'na yakın olan her bir mekan bir öncesinin binlerce kat fevkindedir.
Koşuyoruz O'nun peşinden, arzumuzdur O'nun cemalini müşahede etmek.
Demiyor mu Sevgili'nin sevgilisi “bir saatlik Cennet hayatı bin yıllık dünya hayatına bedel, bir anlık O'nun cemalini temaşa etmek bin yıllık cennet hayatına bedel”
Bu ne büyük bir lezzettir ki, sevgililer sevdalarını terketmişler O'nun için; evlatlarını dünya malını, makamını terketmişler.
Mecnunlar bile O'nu bulunca Leyla'larını unutmuşlar.
Hakiki aşk odur ki sevgilisi uğruna binlerce sevdiğini terkeder.
Bunun misali ruhta vardır, eğer ki hakiki muhabbet dünya mansıpları olsaydı bırakır mıydı bu bedeni? Ama bırakıyor, neden?
Bir sevgiliyi terketmeden diğerini sevemiyor da ondan.
Bir de Hakiki Sevgili'ye ulaşmak için Sevgili'nin sevdiğini seveceksin, biz O'nun sevgilisini sevmedikçe O'na olan muhabbetimiz hep yarım olacaktır.
O sevda da gurbete uçup gitti, işte bir başka sevgili gidince gurbete sevenler ağlarlarmış, işte o muhabbet gözyaşları da sevgiliye kalbden onu bağlarmış, her şeyde ifrat olsa da sevgilinin muhabbetinde olmazmış; işte ona olan muhabbetin ifratı, zamanı, mekanı ortadan kaldırırmış.
Hasrettir şimdilerde o gönüller sevgililer sevgilisine, adeta yağmur yüklü bulut olurlar; en ufak bir his kıvılcımı ile yağmaya başlarlar, bu billur billur olmuş yağmur taneleri vuslat arzusunun ateşini dindiren ızdırap damlalarıdır.
Vuslat arzusu alevleri körükleyen bir kor gibi kalır, ne söner ne diner…
O öyle bir hicrandır ki, onu ne Mecnun'lar hayatları ile ne de aşıklar besteleri ile anlatabilirler.
Onu ancak ızdıraplı bir gönül, özünden duyguların tercümanı olup billur billur akan gözyaşları anlatır.
Vuslatın şafağını bekleyenler kalblerinde esen hicran meltemleri ile hep o sayılı günlerin bitmesini beklerler ve ona güllerden besteler yaparlar.
Artık ona olan özlem o kadar yoğunlaşır ki, vuslatın hicran dolu yağmurları yetmez o ateşi söndürmeye.. kutlu doğumlarda emanetinin bir tanesini yüzüne, gözüne sürse de koklasa da doyamaz hiçbir zaman.
Sevdada hasbi olunca insan, asıl Sevgili sevdiğine kavuşturuverir insanı.
Nasıl bülbülün güle olan hasreti bahara kadardır, insanın da sevgililer sevgilisine olan vuslatın hicran dolu çığlıkları da insanlığın baharına kadardır.
Gülü seven dikenini bilendir. Engel mi olurmuş hiç sevgiliye kavuşmada ızdıraplı yollar?
Olsaydı eğer aşık olur muydu bülbül güle, konar mıydı narin vücudu ile dikene?
Bir de asıl sevgiliyi bulamayanlar Leyla'yı Mevla zannedip peşinde koşanlar vardır.
Aslında ruh onlarda hep hakiki aşkını arar durur; bulamadıkça aşk-ı hakikiyi, bir dalga misali sürükler durur insanın kalbini tâ ufuklar ötesine yoruluncaya kadar.
İşte orada, kalb de mecazi aşkların yorgunluğunu gidermek ve yaralarını tedavi etmek için, belki de aşk-ı hakikiyi tadar.
Aşk-ı bakiyi tatmayan aşk-ı fanide aradığını bulamaz; fani mahbuplar uhrevi aleme açılan kalbin vuslatın hicran yaralarına hiçbir zaman tiryak olamaz.
İşte ebedi aşk için yaratılan kalb fani aşk ile doyamaz.
Bunun için her zaman Mecnun Leyla'sının arkasında koşarken her zaman Mevla'sını bulmuş, Kerem de Aslı'sını ararken asıl Sevgili'sini bulmuştur.
Ballar balını buldum kovanım yağma olsun.. 

Safiyye Hatun da şöyle anlatmıştır:
"Muhammed aleyhisselam doğduğu sırada, her tarafı bir nur kapladı. Doğar doğmaz secde etti,mübarek başını kaldırıp açık bir dil ile; "La ilahe illALLAH, inni resulullah" dedi. O'nu yıkamak istediğimde; biz O'nu yıkanmış olarak olarak gönderdik,denildi.Göbeği kesilmiş ve sünnet olmuş görüldü. Secde halinde hafif sesle bir şeyler söylüyordu.Kulağımı mübarek ağzına yaklaştırdım. "Ümmeti, Ümmeti! (Ümmetim, ümmetim) diyordu..."

 
  Bugün 7 ziyaretçi (13 klik) Dost Burda !  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol